G e m i ..M o d e l c i l e r i - METİN GÜRKAN
Röportaj : Mehmet Salihoğlu
Metin GÜRKAN - 0532 3212756 - email: meting@superonline.com

Modelciliğe ilk okulda başladım zannediyorum. Çünkü, babamın memuriyeti dolayısıyla bulunduğumuz şehir olan Amasya'daki evimiz, konumu itibariyle Amasya'daki birçok tarihi eserlerden birisi olan tarihi Selçuklu cami'sini bir tepeden görüyordu. Bu caminin muhteşem görünüşünü uzaktan seyrettiğimde ne kakar küçük göründüğünü, yanına gidince de kendimin ne kadar küçük olduğumu anlamış olmalıyım ki, çocuk yaşım ve aklım bana, bu camiyi benim uzaktan gördüğüm kadarıyla yapabilirmiyim diye düşünmeme sebep olduğunu zannediyorum. Ben de ilk okul yıllarımda o caminin kartondan bir maketini yapmış olmakla, maket yapımına ilk okul çağlarında başlamış sayılacağım.....
Daha sonraki tahsil yaşantım Ordu 'da geçti. Ortaokul ve Liseyi Ordu 'da bitirdim. Bizim zamanımızda adı '' El işi ve Resim'' olan bir dersimiz vardı. Bu derse gelen öğretmenimiz Güzel Sanatlar Akademisi Resim - Heykel Bölümü mezunuydu . Orta okuldan sonra Lisede de aynı öğretmen resim derslerimize geldi. Orta okulda resim dersinde; tahta oymacılığı, ahşap boyama, alçı ile figürler yapmak gibi el becerisi gerektiren işleri de aynı ders içerisinde gördüğümüzden ve ben de ilgi ve alaka ile bu dersi takip ettiğimden öğretmenim tarafından adeta özel eğitime tabii tutulmuştum. Bu eğitimim neticesinde o kadar güzel tablolar, figürler, ağaç işlemeler yapıyordum ki, aynı apartmanda oturduğumuz komşularımızın benden bir-iki sınıf ileride okuyan çocuklarının resim ödevlerini de ben yapıyordum. Şimdi, bu vesile ile saygı ile anmak istediğim öğretmenimin veliler toplantısında velime ''oğlunuz Liseden sonra muhakkak Güzel Sanatlar Akademisine gitsin'' demiş... Nitekim öyle de oldu... 1973 yılında Liseden mezun oldum ve aynı sene Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim ve Heykel Bölümünü kazandım...
Amacım, hayat hikayemi anlatmak değildi. Böyle bir kısa açıklama yapmak gereğini duydum. Çünkü; ''ağaç yaş iken eğilir'' atasözüne bir örnek vermek istedim...
Daha sonra, o yıllarda ülkemizde bulunmayan Plastik Kit Model Uçaklar ile Almanya'ya yapmış olduğum bir seyahat esnasında tanıştım. Türkiye ye dönerken bir bavul dolusu yapılmamış uçak modeli kit'im vardı. Birkaç yıl bu plastik kit ler ile uğraştım. Onlar da artık zevk vermemeye başlayınca, o yılların tek modelci mağazası olan ''Jet Model'' ' den balsa ağacından yapılan, lastik motorlu uçak kit leri alıp yapmaya başladım. Sonra uçak modelciliğinden de bıkmaya başladım. Daha detaylı ,komplike modeller yapmalıydım. Bu da ancak gemi modelleri yaparak mümkün olacak kanaatine vardım.
Almanya'dan Revell Firmasından temin ettiğim Bounty isimli plastik kit gemi modelini belirli bir oranda büyüterek ahşaptan yapmaya başladım. Direkler, bogotalar, palanga makaraları, toplar, baş bodoslamadaki kadın figürü benim için sorun değildi (bu terimleri daha sonra öğrendim). Sorun gövdede idi. Gövdeyi yapmak için, Gemi İnşa Mühendisi olan bir arkadaşımdan yardım aldım. Endaze, posta gibi terimleri öğrendim ve gövdeyi yapabilmek için gereken teknik bir bilgiye sahip oldum. Planları okumak ve plan çizmek konusunda bir diğer mesleğim olan Makina Teknik Ressamlığımdan son derece yararlandım.
Plastik kit ten yararlanarak model yaptığım için modelin ip donanımı çok basitti. Oysa, Bounty gibi bir gemi hiçde kolay olmayan bir ip donanımına sahipti. Bunu, araştırdığım ve bulduğum kaynaklardan öğrenmiştim. Artık, Bounty hakkında bir çok bilgiye sahiptim.
Benim için kötü olan taraf ise bunca emek harcayarak yapmaya çalıştığım bu geminin İtalya'da ve Almanya'da hazır ağaç kitlerinin var olduğunu öğrenmem oldu. İtalya'da Aeropiccola firması, Almanya da Simprop Electronic Firmaları ile temasa geçip kit ten ziyade planları satıp satmayacaklarını öğrendim. Almanya, yalnız kit satıyordu. Plan satmıyordu. İtalya plan satabiliyordu. Bu sayede Bounty haricinde ellerinde ne kadar yelkenli gemi planları var ise (muhtelif gemilere ait) almak istediğimi belirttim. Sonuç olarak Aeropiccola firmasına ait ne kadar gemi planı var ise plan arşivime kattım.
Bu gibi araştırmalarımı yaparken İstanbul'da Kasımpaşa'da Kuzey Deniz Saha Komutanlığı'nın karşısındaki askeri bir binada ''Gemi Modelcileri Derneği'' olduğunu öğrendim. Bu derneğin devamlı ziyaretçisi ve üyesi oldum. Sene 1980 idi. O sene Derneğimiz, ‘’Atatürk ve Deniz ‘’ konulu Gemi Modelleri Sergisi ve Yarışmasını düzenledi. Bounty bitmemişti, fakat C1 sınıfında detay kategorisinde yarışmaya girmeye hak kazanmıştı. Bu kategoride yarıştım ve birincilik kazandım. Bu olay, beni ‘’gelecekte daha fazla başarılar kazanmam gerekiyor’’ düşüncesine öyle adapte etmiş olacak ki daha çok araştırmaya ve bilgi noksanlığımı gidermeye çalıştım. Çünkü, daha bilmediğim o kadar çok konu vardı ki...
Bu bilgi noksanlığı; yurt dışından temin ettiğim dergiler, Almanya da iki ayda bir yayınlanan ve daha sonra abonesi olduğum Modell – Werft mecmuası ile ve de derneğimizde senelerden beri model yapan ağabeylerimizin bilgi birikimlerinden istifade ederek gidermeye çalıştım. Buna rağmen, hala bir şeylerin noksanlığını hissediyor olmalıyım ki, araştırmacılığıma, Almanya, İtalya, Fransa, Danimarka.. v.s.. gibi ülkelerde model parçası veya planları üreten firmalar ile olan temaslarımı devam ettirmekte, yeni bir bilgiye, yeni bir malzemeye rastladığım taktirde bu materyali elde etmeye çalışmaktayım.

1980 yılında başladığım gemi modelciliğinde bu güne kadar profesyonelce 160 adet model yaptım. Bunun hemen hemen 140 ededini günümüz ticaret gemileri (Tanker, koster, kuruyük gemisi, konteyner gemisi, obo sınıfı gemiler, dökme yük gemileri ) kapsamaktadır.

Bilindiği gibi ticaret gemileri büyük gemilerdir. Dolayısıyla modeller de bir hayli büyük oluyor. (En büyük modelim, 1 m 80 cm’lik Obo sınıfı bir gemiydi. Kalastrası üzerine monte edilip üzerine cam fanusa da kapatılınca, nakletmek için 6 kişi çalışmıştık).

Ticaret gemilerinin haricinde Gulet, Motor Yat, Yelkenli Savaş Gemileri, Savaş Gemisi, Şehir Hatları Vapurları ... kısacası, 23 seneden beri her türlü modeli yapmış olmama rağmen hala bir modele başlayacağım zaman sevinir, hatta ilk modelimdeki heyecanımı duyarım.

Herşeye rağmen, modelciliği ülkemizde değil, bir Avrupa ülkesinde yapmayı tercih ederdim. Bu cümlem; modelciliğe yeni başlayan arkadaşlarımız üzerinde belki olumsuz bir etki yaratacak ama, profesyonelce düşünerek bunu yazdım ve açıklamak lüzumunu da hissediyorum: Şöyle ki; Ülkemizde, gemi modelcilerine hizmet veren, parça üreten, satan birkaç firma var. Bu firmalarda istediğiniz her parçayı bulmanın imkanı yoktur. Bu firmalar da atıl bir yatırım olarak gördüklerinden bu gibi parçaları haklı olarak ithal etmiyor ve satışa sunmuyorlar. Binlerce parça var. Hangisini stoklarında tutabilirler? Dolayısıyla hak vermemek mümkün değil. Oysa, bir Avrupa Ülkesinde olduğunuzu düşünün. Kataloğu açıp istediğinizi bulmanız ve sipariş vermeniz mümkün. En fazla bir hafta içerisinde o parça elinizde olabiliyor. Muhtelif çaplarda bogota makaraları, tek – çift delikli palanga makaraları, ip donanımında kullanılacak ipler, muhtelif boylarda toplar, top arabaları, menteşeler, sarı çiviler ..... O kadar çok çoğaltabiliriz ki parça listesini......Bunların hepsi mevcut. Bilindiği gibi yarışmaya hazırlanan bir model de bile, belirli bir oranda hazır parça kullanma gibi bir seçeneğimiz vardır.

Buna rağmen modelci, israrla ‘'her parçayı elde yapacağım ‘'diye bir düşünüşe sahip ise buna da saygı duyarım. Fakat, bir tek şeyi burada hatırlatmak istiyorum: Bir modelin tüm parçalarını elde yaparak bir model yapacak isem, bu benim 7-8 ayımı alacaktır. Oysa, imkanlar ölçüsünde ve oranlar dahilinde (burada ki oran , yarışmalarda geçerli olan hazır malzeme kullanma oranıdır) hazır malzeme kullanıp, model yapım süremi yarıya çekerim. Kazandığım zamanı ise ikinci bir model yapımında kullanırım..Çünkü, ne kadar çok model yaparsa modelci, o kadar el becerisi kazanır, o kadar pratik çözüm bulur, o kadar bilgi sahibi olur. Modelci arkadaşlara birkaç tavsiyem daha olacaktır.

Onlar da da şunlardır: Model yapımında kullanılan ölçek her zaman hatırlanmalı, her türlü parça bu ölçeğe sadık kalınarak yapılmalı ve o parçayı yaparken model ölçeği ile çarparak yapmalıdır. Örneğin 1/100 ölçekli bir yelkenli gemi modeli yapıyorsunuz. Güverte tahtalarını rapido ile çizerek yapıyorsunuz yada bir kontraplak üzerine tek tek güverte tahtalarını yapıştırarak yapıyorsunuz. Her ne şekilde olursa olsun bu tahtaların genişliği en fazla 2mm olmalıdır. Uzunlukları ise en fazla 30 mm olmalıdır. Bu milimetre ölçülerini 100 ile çarpınca, karşımıza 200 mm en, 3000 mm boy çıkar. Bu da 20 cm en, 3 m uzunluk demekir. Eni, 4mm, boyu 50 mm yapıyor iseniz bu eni 40 cm, boyu 5 metre olan bir ağaç demektir. Oysa hiçbir zaman eni 40 cm olan bir ağaç hiçbir yelkenli gemide tüm asırlar boyunca kullanılmamıştır. Günümüz teknolojisine göre yapılan motor yatlar ve guletler de de güverte kaplamaları en fazla 15 cm ‘lik bir genişliğe sahiptir. Avrupa da muhtelif ülkelerde ve muhtelif firmalarca üretilen model gemi kit ‘leri ve planları (en fazla İtalya tarafından üretilir) tüm dünya ülkelerinde pazar payı bulmuş bir sektördür. İlginizi çeken , hoşunuza giden, evinizin bir köşesine koyup , ‘’ bu modeli ben yaptım’’ dedirtebilen o kadar güzel modeller sunulur ki, herşeyi ile görsel olarak gözlere hitap eden, maddi imkanları olan bir modelci o kit’ i alır ve modeli yapar. Kit in içinden çıkan prospektüse sadık kalarak. El becerisi var ise, hakikaten güzel bir model çıkar meydana. Hangi ülkeye ait olduğunu bilir, prospektüsten tarihçesini de okuyabilir. Bilgi sahibi olabilir bu konuda. Fakat, kit kutusundan çıkan ağacı kullanır gövde sarımında, ya da direklerde.. Veya kit içerisinde hazır olarak bulunan top namlularını (çok zaman priç ‘ten , otomatik torna tezgahlarında üretilmiştir) , veya , yine kit kutusunda bulunan ;onlar da prinç’ten preslenerek yapılan top lombarları kapaklarının menteşeleri . v.s. hep hazırdır.
Modelci, kutudan çıkan ve prospektüste tarif edilen şekilde modelini yapar. Demiştim ya, güzel bir model çıkar meydana. Fakat, gövde sarımı için verilen çıtalar, direkler için verilen yuvarlak çubuklar o geminin ait olduğu ülkede yetişirmi??? Ya da model güzel görünsün diye direklerin yapılacağı yuvarlak çıtalar büyük ihtimalle maun ağacından verilmiş olabilir. Oysa maun ağacından yapılan gemi direği yoktur...Top namluları, her devre göre değişiklik arzeden bir yapıya sahiptir. Bazı devirlerde işlemeli top namluları kullanılmıştır. Lombar kapakları menteşeleri de ülkelere ve yüzyıllara göre değişir.
Burada anlatmak istediğim, modelci ,maddi imkanları elverdiği taktirde kit topluyor olsa dahi bazı şeyleri araştırmalıdır. Bu araştırmalar, günümüzde artık o kadar kolay bir hale gelmiştir ki İnternet sayesinde. Gemi modelciliği konusunda yayınlanan yabancı basın mecmualarına rastlamak çok kolaydır.

Bütün bu olumlu gelişmeler olurken bizim daha yeni ulaşabildiğimiz teknikler Avrupa ülkelerinde, Amerika'da ve İngiltere'de seneler önce kullanılmakta olduğunu onbeş sene önce yaptığım bir modelden hatırladım. Model, kit bir modeldi. Kiti toplarken o kadar güzel kesimler o kadar mikron ölçüsünde işlenmiş parçalar vardı ki hayret etmemek mümkün değildi. Bunu, laser kesimler, 2 ve 3 boyutlu CNC Terzgahlarıyla karşılaşınca anladım. Yani, 5-6 sene önce tanıştığım CNC tezgahları, laser kesimler yurt dışında o kadar revaçta olan ve model üreten firmaların haricinde modelciler tarafından da o kadar çok kullanılan makinalar ki, biz hala ‘’iğne ile kuyu kazıyoruz’’ deyimini hatırlamamak mümkün değil.... Tabii ki, herşeyden önce maddiyat önemli. Bu gibi makinaları almak amatör bir modelci için imkansızdır ülkemizde. Gerçi profesyoneller de alamıyor. Ancak bu makinalara sahip firmalara fason iş vererek mükemmeli yakalamaya çalışıyoruz.

Hobilerin insanlar için çok önemli bir deşarj mekanizması olduğunu düşünüyorum. Çünkü o kadar yeknesak bir hayat yaşıyoruz ki. Evimiz, işimiz, arasıra tiyatro-sinema, birkaç haftada bir arkadaş toplantıları ve hemen hemen her hafta tuttuğumuz takımın maçları. Sonra yine aynı şeyler. Daha sonra yine aynısı. Yazın birkaç hafta tatil. Sonra yine aynı tempo. Bu şekildeki yaşamsal bir kurala bağlı kalırsa insan, otomatik bir makinadan ne farkı kalır?

Onun için hobiler çok önemli bir deşarj mekanizmasıdır diye düşünüyorum. Hobilerde el becerisi de önemli değildir. Önemli olan bir hobinin olmasıdır. En masrafsızı mesela pul biriktirmedir. Ya da çiçek kurutma, kalın kitaplar arasında. Biraz masraflısı ise fotoğraf çekmek. Yada hemen hemen artık tüm büyük alış-veriş merkezlerinde oyuncak reyonlarında bulunan plastik kit, gemi veya uçak modeli yapmak. Yukarıda bahsettiğim pul, çiçek, fotoğraf gibi hobiler için bir yorum yapamayacağım ama, plastik kit ile model yapmaya başlanırsa, sonuç muhakkak Gemi Modelcileri ve Gemi Severler Derneğini'nin adresini bulmakla biter...

Gemi modelciliği, plan okuma, el becerisi, sabır, araştırma, bilgi, malzeme bilgisi gerektiren bir iştir. Yani komplike bir olaydır. Buna rağmen gemi modelciliğine ilgi duyan ve gemi modeli yapmayı kafasına koymuş bir insanı da bu arzusundan vazgeçmeye zorlayamayız. Onun için elimden gelen her türlü yardımı yapmaya hazırım (plan, bilgi, malzeme, hazır materyaller).
Belki şu an ilk modelinizle uğraşıyorsunuz sayın gemi modelcileri. Beşinci, onbeşinci, yirmibeşinci ... modeller yapmanız dileklerimle...

"Meşhur GÜLCEMAL , tahminime göre 2.500 parçadan oluştu. Bunun 500 tanesi sadece güverte kaplamalarında kullanıldı. Tüm güvertelerde; 2 mm x 40 mm ebadında Tik Kaplama kullanıldı. Modelde, sayısı 100 ü bulan tek dilli ve çift dilli makaraların haricinde hiçbir hazır parça kullanılmadı. Çünkü; Gülcemal'in karakteristik yapısına uygun; ne manikalarını ne de bindirme kaplamalı sandallarını hiçbir model ve model parçası üreten Avrupa ülkelerindeki modelcilik firmalarında bulmak mümkün değil. Gülcemal in bende aşama aşama fotoğrafları da mevcut. Son derece zor bir modeldir. Çünkü, üç kattan oluşan güverte hatlarını geçme sistemi ile yapmak mecburiyeti vardır. Bir de geminin şiyar hattı olunca, bunu modele uygulamak, bayağı güçtür. "

GÜLCEMAL VAPURUNUN TARİHÇESİ

15 Temmuz 1874 günü denize indirilen Gülcemal , ilk adı ile Germanic , İngiltere'nin büyük denizcilik kumpanyalarından olan White Star firmasının Atlantik' te İngiltere ile Birleşik Amerika arasında yolcu taşımak amacaıyla inşaa ettirdiği iki eş gemiden biriydi. O da , kardeşi Britannic de , Kuzey İrlanda'nın, Belfast kentindeki Harland and Wolff adlı gemi tezgahlarında inşa edilmişlerdi.

1896 yılının Ağustos ayında yenilenen kazanları ve makineleri ile Atlantik ‘ i 6 gün, 21 saat, 38 dakikada kat ederek mavi kurdele sahibi oldu.

1899 yılında, New York limanında kömür almak için beklerken çok soğuk ve şiddetli bir rüzgar müthiş bir tipi Germanic ‘in üzerinde kalın bir buz tabakası oluşturmuştu. Bu buzun üzerine durmadan kar yağıyordu. Saatler sonra gemi bunca ağırlığı kaldıramayarak dibe oturdu. Yüzdürülmesi zor olmasa da onarılması pek kolay olmadı. Belfast'a inşa edildiği tersaneye yollanarak onarıldı.

1902 yılında merkezi Liverpool' da olan Dominian Lines adlı vapur şirketine satıldı. Adı Ottowa olarak değiştirildi. Yeni sahipleri Avrupalı göçmenleri Amerikaya bu gemi ile taşıdılar.

Osmanlı Seyr-i Sefain İdaresi adına 1910 yılında satın alındığında 37 yaşındaydı. 1911 yılının Şubat ayında İstanbul'a gelen bu güzel gemiye , dönemin padişahı olan V.Mehmet Reşad'ın annesinin adı verildi : Gülcemal denildi. Yani, gül çehreli, gül gibi güzel...

Yolcuların çok sevdiği bu gemi özellikle düzenli posta seferleri yapmaya başladığı Karadeniz halkının sevgilisi oldu. 1914' te Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasından bir süre sonra asker taşımada kullanılmaya başladı, hatta bir ara hastane gemisi olarak da hizmet verdi.

1915 yılının 27 Şubat günü Ege'den Marmara'ya sinsice sızmış olan İngilizler'in E-11 denizaltısı , İstanbul'dan Çanakkale'ye asker taşımakta olan Gülcemal'i İmralı önlerinde torpillemeyi başardı. Pruvasından yaralanan Gülcemal yedeğe alınarak acele İstanbul'a çekildi ve tersaneye sokuldu. Yeniden hizmete girebilmesi için yaklaşık iki yıllık bir onarım görmesi erekti. Savaşın sonunda Gülcemal , 1918-19 yılları arasında mütareke yıllarında Yunanistan ve Mısır'daki esir kamplarında tutulmakta olan Alman askerlerini Wilhelmhaven ve Hamburg limanlarına taşıdı.

1920 yılında Gülcemal , Amerika seferi yapan ilk Türk yolcu gemisi olarak New York limanına yanaştığında Türk bayrağını da Birleşik Amerika'ya götüren ilk gemimiz oluyordu.

Atatürk' ün de birkaç kez bindiği bu gemi , 1937 yılında hizmet dışı bırakıldı. Bunca yıl ayakta kalmasını , bir savaş gemisininki kadar sağlam teknesine borçluydu.

İkinci Dünya Savaşı'nın karanlık yıllarını Haliç'te bağlı olarak geçiren Gülcemal, Lloyd kayıtlarında en son olarak 1945 yılına kadar yer aldı. 1949 yılında limanda ardiye olarak kullanılıyordu. Ertesi yıl, yüzer otel haline getirileceğine dair söylentiler çıksa da 75 yaşındaki bu emektar gemi sonunda sökülmek üzere yabancı enkazcılara verildi. Sökülmek üzere Messina'ya vardığında , takvimler 1950 yılını gösteriyordu.