GÜNCEL |
Ah Güzel İstanbul… |
Yazı ve Fotoğraflar: Mehmet Salihoğlu - 21 Temmuz 2005 |
Hava sıcak mı sıcak; İstanbul'da yaşıyorsanız en etkili çözümlerden bir tanesi, hemen deniz kenarına gidip boğaz rüzgarında serinlemek. Sayın Cengiz Dumlupınar ile Üsküdar'da buluşup modelci gözüyle Anadolufeneri köyüne kadar gezdik ve izlenimlerimizi sizlerle paylaşmak istedik. |
||||||||
İstanbul dediğimiz zaman aklımıza şehirhatları vapurları geliyor. Bu vapurların akıbetleri artık İDO'nun elinde. |
||||||||
İDO Halkla İlişkiler biriminin elektronik postama cevaben bana yolladığı bilgi mailinde www.vapurlarhepkalacak.com adresinde ayrıntılı açıklamaların olduğudur. Akibetlerini hep birlikte ve titizlikle takip edeceğimiz şehirhatları vapurlarına, sahip çıkacakları için şimdiden İDO Genel Müdürlüğü'ne teşekkür ediyoruz. |
||||||||
|
||||||||
Avizesinin büyüklüğüne, ağırlığına dayanamayan Vaniköy'deki yalımızın tavanı çatlamış, avizenin bazı bölümlerini çıkartmak, azaltmak mecburiyeti hasıl olmuştu. Onun gibi geniş, yüksek tavanlı, odalara göre yapılmış bu ağır ve büyük hacimli eşyalar, apartmanlara taşınma güçlüğü yanında, ayrıca apartmanlara sığmıyordu da. Apartmanlara göç edenler tarafından götürülemeyen bazı eşyalar, yalıların bodrum katlarında kendi hallerine terkedilmiş olarak çürüyor, dökülüyorlardı. O devrin insanları gibi, onlara ait eşyalar da, güçlükler içindeydi. Yeni yaşantıya ayak uyduramıyorlardı. |
||||||||
Ekonomik düzenin sarsıntıları, sosyal yönde kendisini göstermiş, aileler arasında çelişkiler, kopuşmalar başlamıştı. Eskinin aile bünyesi, adeta imparatorluğun küçük bir maketiydi. Evin büyüğü, mutlak söz sahibiydi. Çocuklar, gençler, damatlar, gelinlerle, küçükten büyüğe giden, mutlak bir saygı ve bağımlılık zinciri oluşmuştu. |
||||||||
Yeni düzende ise, aile büyüğü, içinde bulunduğu şartları kabullenen bir tevekkülle, köşesine çekilmişti. Gençler ise içine girdikleri ekonomik bunalımların tesiriyle isyankar tutumlar almışlar, “Gemisini kurtaran kaptan” misali, başlarının çaresine bakma yoluna gitmişlerdi. Hiçbir şeyin kıymeti bilinmiyordu. Bir şaşkınlık içinde her şey dağılıyor, tüketiliyor, yok ediliyordu. Ve insanlar, bir şeylere, bir yerlere, yeni yaşantıya doğru koşuyordu. | ||||||||
Yeni kuşak güç ısınan, alış veriş zorluğu olan yalı hayatını artık çekilmez buluyor, ondan nefret edercesine, apartman hayatına koşuyordu. Aslında Boğaz'dan kaçışın gerçek sebebi, ekonomikti. Eski düzene göre yerine oturmuş Boğaziçi hayatında, aşçıların, halayıkların, bahçıvanların uzaklaşmasıyla, yalı hayatı da işlemez hale gelmişti. İnsanlar Boğaz' ı terk etmiyordu, bir nevi terk ettiriliyorlardı. Bütün bu hercümere içinde parmakla sayılacak kadar çok az aile, eski düzenini muhafazaya çalışarak, Boğaziçi hayatını devam ettiriyordu. | ||||||||
Bir devrin kapanıp yeni bir devrin başlayışında, toplum ve aile içindeki ekonomik ve sosyal yöndeki değişikliklerin yarattığı gelişmeleri, çelişkileri kuvvetli kalemleriyle dile getiren, Reşat Nuri Güntekin'in “Yaprak Dökümü”, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun “Kiralık konak” gibi şaheserleri, o devrin en kuvvetli yapıtlarındandı. |
||||||||
Çöken bir medeniyetin kalıntılarıyla da olsa, İstanbul ve Boğaziçi ana bünyesinde, eskinin izlerini 1920' ler ve 1940' lar arasında koruyabilmişti. Devirler değişiyordu ama, her şey bir süngerle anında silinemiyordu. |
||||||||
Benim devrimin 10-15 seneyi kapsayan ilk sarsıntıları, yavaş yavaş sükunet bulmuş, çocukluğumuzda bilinçsiz olarak doğa içinde avunduğumuz, mutluca geçirdiğimiz günlerden sonra, gençliğimizde de onun nimetlerinden kırık dökük de olsa nasiplenme yollarını bulmuş, doğasından, temiz havasından, mavi denizinden istifade etmiş, her biri anıt halinde ayakta duran sanat eserleri arasında dolaşmış, geleneklere sadık kalarak yeni yaşantı ile bir ortam bulmuş, 10-15 sene daha geçirmiş, 1940' ları idrak etmiştik. Bu zaman içinde eski kuşak da, çekildikleri köşelerinde hatıralara yönelik, manevi inançlardan aldıkları kuvvetle, hayatlarının arta kalan kısmını yaşama yoluna gitmişlerdi. |
||||||||
Oysa, İstanbul' un kaderiydi. Şehir yeni atılımların eşiğine gelmiş. 1950' ler. Önüne geçilemeyen göçler ve yeni imar planlarıyla, İstanbul'un asıl o zaman altı üstüne geldi. Rengi bir defa daha değişti. 30 yılın içinde Boğazın mavisi kirlendi, bulanık bir hal aldı, yeşili kirlendi, çimentodan grileşti. Betonlara yerleşen yeni aile tipleriyle, İstanbul' un Boğazın eski sakinleri artık çekildiği köşelerinde de barınamaz oldular. İmkanı olanlar, onu yeni sahiplerine bırakıp, başka diyarlara göç ettiler. İmkanı olamayanlar da, bu izdiham içinde birer köşeye sığındı ve kayboldular. İstanbul, yarattığı Boğaziçi ve onun insanı, direncini tüketmişti. Bir tarih ve medeniyet, ancak kitap sayfalarında kaldı. Bu naçiz eser de, onlardan biri.” |
||||||||
Evet, inceleme gezimize kaldığımız yerden devam edelim: Beykoz sahili yol yapım çalışmaları olduğu için trafiğe kapalı, yol yukarı mahallerden veriliyor. İlk önce sahilden Anadolu Feneri Köyü'ne ve balıkçı barınağına gittik. Deniz temiz gözüküyordu. Mayolarımızı ve havlularımızı almayı ihmal ettiğimiz için güzelim denize giremedik. Fener tadilat görüyordu. Küçük teknelerden oluşan balıkçı barınağı sahilinde biraz oturup yanımızdaki teleskopla çevreyi inceledikten sonra geriye doğru dönmeye başladık. Henüz okumaya başladığım Ali Soysal' ın yazdığı “ANADOLU FENERİ Tarihten gelen ışık” isimli kitabı da burada sizlere duyurmak isterim. |
||||||||
|
||||||||
|
||||||||
|
||||||||
|
||||||||
|